20 Ağustos 2013 Salı

İşte Geldim Burdayım, Ben Bu İşte Ustayım!!!

Erteleme denen bir baş belası vardır hani, eminim herkes az ya da çok muzdarip bu dertten. Ben erteleme hususunda usta klasmanına dahil olacak kadar tecrübeliyim. Gurur duyuyor muyum? Nooooo!!! Hatta bu illetle yaşamaktan nefret ediyorum.

Madem ustasıyım diye düştüm ortalara, birkaç püf noktası paylaşmak şart oldu. Efenim, önce yapılması gereken şey enine boyuna planlanır. Bu şeyin, kitap yazmak kadar meşakkatli veya bir bardağa su doldurmak kadar basit olması, erteleme konusu oluşturması açısından önem arz etmez. Ne diyordum, planlama. Bu safha en güzel, erteleme mevzusunun en tadından yenmez kısmıdır dostlar. Zira, insanı bir şeyler yapacağı yanılsamasıyla umutlandırır ve altında ezildiği sorumluluk duygusundan kurtarır. Ben çok iyi planlarım mesela. Bununla da kalmaz, yaptığım plana uyacağıma, an itibariyle, saf ve temiz duygularla inanırım.

Sonra üşenme safhası gelir. Nasıl olsa artık elimde bir plan var, biraz geciktirmenin kimseciklere zararı olmaz. Hem planlama gibi ciddi bir evreyi tamamlamışım, biraz dinlenmek benim de hakkım. Aha! yanlış cevap. Bu andan itibaren erteleme hastalığına tutuldun sevgili okur. Ne yapsan boş, o dinlenme süreci var ya hiç bitmez. Mesela, saat itibariyle bir işe mi başlanacak, nedense çeyrek, yarım ve saat başlarında başlanır istinasız. Bunca yıllık dünyalıyım daha 7 geçe başlamadım hiçbir işe. Gün itibariyle yapılan projeler daha da tehlikeli, zira yumurtanın kapıya dayanması suretiyle, bir Türk gibi son dakika tam gaz girişme için yeterli zaman kalmayabilir. Diyelim ki bitirmek için bir hafta süre biçtiğin işi, yarım günde tamamlayacaksın diye, 1000 volt elektrik yemiş gibi dolaşırsın etrafta. Olmaz mı? Olur tabi. Hepimiz öyle veya böyle hayatımızın bir döneminde alnımızın akıyla çıkmışızdır bu süreçlerden. Misal hepimizin bir gecede çalışıp geçtiği bir final efsanesi vardır muhakkak. Ama ertesi gün uykusuzluktan bitap yatağa düşerken, erteleyen bünyeye lanet eder, daha planlı olacağımıza yeminler ederiz.

Bir kelime üzerine bu kadar dil döktüğümü görünce tahmin ettiğiniz gibi, planlama safhasını geçmiş ve ertelme sürecine girmiş bulunmaktayım ne yazık ki. Hayır ne hikmetse, aksine hareket etmeye bünye alışkın değil, ne kadar feryat figan etsem de ertlemeden duramıyorum.

E üstüne yazı bile yazdım, bi kahve molasını hakettim. Gidip kalan süremi planlayayım da bünyemi rahat ettireyim bari...

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Bu Ne Blogu ki Şimdi?

Aradan günler, aylar hatta yıllar geçti ama depresifliğimden hiçbir şey eksilmedi. Bi de üstüne fazla kilo belası eklenince gerisini siz tahayyül edin artık. Neyse ki, mutlu şişman akımını benimsedim de, dert etsem de çaktımam muhabbetlerindeyim.

Her ne kadar yazmasam da blog takiplerim devam ediyor. Düğün, dernek işlerini atlatmış olmama rağmen gelin kızlarımızın, 5 sene önce giyebildiğim beden kıyafetlerle arz-ı endam eyleyen güzel çıtırlarımızın bloglarını takibe devam ediyorum. Pek tabi, yukarıda da belirtmiş olduğum fazlalıklarım sebebiyle bu listeye bir de "weight loss" blogları dahil oldu. Ancak arızalı bünyem, millet başarı öykülerini okuyup gaza gelip ilham alırken, sadece ağzım yarı açık ekrana bakıp özenecek kadar dikkate almama sebep oluyor. Böyle ayçekirdeği çitlemek gibi bir nevi, "ne yapıyorum ben, durmam lazım" diyor ama saatlerce sayfa sayfa geziniyorum.

Okumayı seven bünye, belki yazmak da iyi gelir dürtüsüyle arada beni dürtse de, "ulan bu yazdıklarımı bi ben okuyorum, o da yazarken" kaygısını içinden atamıyor desem yalan olmaz. Kendi kendine konuşana deli diyorlar ya, acaba kendi kendine yazıp internet evreninde yayınlayanın da böyle bir kategorisi var mıdır merak ettim şimdi.

Bu bir sağlıklı yaşam blogu olamayacak belli, trendsetter moda bloguna eldeki malzeme müsait değil, e ancak başlıktaki gibi bir not defteri olmaya mahkum sanırım.

Acaba kitap tanıtımı yapan kültür blogu falan mı olsam? Dur ben bi düşünneyim...